18 Mart 2013 Pazartesi

"Mes que un club"

Barcelona kulübünün geçmişi bu slogandan ibaret. 1968’de başkanlık görevine başlayan Narcís de Carreras’nın kullandıği bu tabir Barça’nın « bir kulüpten daha fazlası » anlamına geliyor « Mes que un club » sadece bir imaj, kulağa hoş gelen bir slogan değil.  En azından geçmiş yıllarda böyle değildi. Fakat son bir kaç yıl içinde bu kimlikten uzaklaştıkları için benim gibi bir çok kişinin sempatisini kaybetti.


 


Kulüp kültürü


Michels, Cruyff, Guardiola ve Xavi
Her şeyden önce, Barcelona’nın temsil ettiği « Katalunya milliyetçiliği » hiç bir zaman agresif olmamıştır. Bu anlamda, Basklara göre biraz daha ılımlı bir milliyetçilikten bahsedebiliriz. Katalan milliyetçiler kendilerini diğer bölgelerin Ispanyollarına göre üstün gördükleri doğru fakat onları hiç bir zaman domine etme, kullanma gibi bir çabaları olmadı. Karşılaştırmak gerekirse Partizan Belgrade’ın taraftarlarıda milliyetçidir fakat onların yabancılara bakış açısı daha agresif ve ırkçı düzeyde sayılır.
Bu ölçülü milliyetçilik hep hoşuma gitmiştir. Ülkeni (Barcelonalılar için bölgeni demek daha doğru) seviyorsun diye yabanciları sevmeyeceksin diye bir şey yok. Barcelona’nın kurulma şeklide bunun en güzel özeti. Bilindiği gibi Barcelona Futbol Kulübünü Joan Gamper adında bir Isviçreli kurdu. 70’li yıllarda tekrardan alevlenen milliyetçi Barcelona ruhunu getirende yine bir yabancı, Johan Cruyff oldu. Akla tabii ki Lineker’in efsane sözü geliyor :

 "Bu bir Clasico degil, Katalunya'nin Ispanya'ya karşı verdiği özgürlük mücadelesi. Kendimi Katalan askeri hissediyorum". 

Isviçrelisi, Hollandılısı, Ingilizi… Yabancılara karşı hep kucak açan eski Barcelona’yı seviyordum, şimdiki Katalan olmayanları dışlayan Barcelona’yı değil. Eto’o, Yaya Toure, Ibrahimovic, Villa, Henry… Bu yıldızların takım içinde bir entegrasyon sorunu yaşadıklari aşikar. Bu oyuncuların yollanma veya yedek kalma nedenleri sadece Katalan olmadıklarına bağlanmamalı tabii ki fakat kadrodaki Katalanların baskı gücünüde küçümsememek lazım. Hizayi bozan bir isim olduğunda, diğer oyunculara gölge yapan biri olduğunda Katalan furyası kaçınılmaz oluyor. Nerede o meşhur solcu kimliği ? Nerede o meşhur ırkçılığa savaş açmış Barcelona ? Nerede yabancılara kucak açan Barcelona ?
Barcelona’nın yavaş yavaş Katalan Milli Takımı olmasından dolayı ciddi rahatsızlik duymaya başladım. Barcelona tarihi bu değil, her zaman yabancı oyuncuları olmuştur, içe kapanık bir kulüp olmamıştır çünkü Katalan halkının kültüründe bu yoktur. Asırlık bir « dünyaya açılma » kimliğine sahip bir kulübün bu denli değişime gitmesi tarihe ihanettir ve kimse bunu sorgulamıyor. Barcelona kulübü Athletic Bilbao kulübü değildir. Yarın Athletic Bask olmayan oyuncuları almaya kalkışırsa kopacak fırtınayı siz düşünün. Athletic’in yerel oyuncu kültürü ne kadar önemli ise, Barcelonanın yabancı oyuncu kültürü o kadar önemli.


Taraftar kültürü


Nou Camp stadı diktatör Franco döneminde Barcelona şehrinin, yani Katalonyanın sesi olmuştur. Sokakta, kahvede, iş yerinde Katalanların Franco’yu eleştirmeleri yasaktı. Nou Camp stadı ise 100 000 taraftar ile dolduğunda hep bir ağızdan söylenen Franco karşıtı sloganlarla inliyordu. Direnişin mabedi Barça'nın stadı olmuştur. Zamanın dikatörüde Basklara göre oldukça « pasif » bir muhalefet olan Katalan milliyeçiliğine göz yumuyordu, önemsemiyordu. Diğer stadlara göre Barcelona’nın maçlarında çok sayıda çocuk ve kadın bulunuyordu. Taraftarlar futbol izlemek için stada gelmiyor, Madrid’e, Franco’ya, dikatörlüğe, ırkçılığa karşı savaşan bir oluşumu desteklemek için Nou Camp'a akın ediyorlardı.

Bugün stada  gelen Barcelonalılar neyi destekliyor ? Messi’yi, Xavi’yi, Iniesta’yı.. Yanı diğer kulüplerin taraftarlarından farksız, herkes gibi futbol izlemeye gelen bir taraftar grubu oluştu. Tarihe ihanet mi ? Tabiki hayır. Şartlar değiştiği için taraftar profilin değismesi oldukça normal ama Barcelona taraftarların normaleşmesi kulübün « mes que un club » tabirinden uzaklaşmasına neden oldu. Yani Nou Camp’ı dolduran Barcelona taraftarı Bernabeu’yu, Old Trafford’u dolduran taraftarından farklı kılan bir şeyi kalmadı, bundan dolayıda Barcelona’yı ayrı tutan, bir futbol kulüpten daha fazlası dedirten ana unsurlardan biride kayboldu.


Endüstriyel futbol


No al calcio moderno
Barcelona felsefesinde hep Endüstriyel futbola karşı bir direniş vardı. Yüksek maaş peşinden koşan futbolcuları gözünü yummadan kovan bir kulüp politikası vardı. Ronaldo, Rivaldo, Maradona gibi dönemin yıldızlarını Barcelona değerlerine karşı oldukları için takımdan uzaklaştıran bir politika. Son yilların Barcelona’sı bundan çok uzak. Messi her ne kadar dünyanın en iyi futbolcusu olsa da, ona yıllik 11m€ maaş veren Barcelona kendi değerlerine saygısızlık ediyor. Ibrahimovic için 45m€ + Eto’oyu veren Barcelona değerlerine aynı şekilde ihanet ediyor. Günümüz futbol dünyasında buna mecburlar diye argümanlar okuyorum. Bunu inkar etmiyorum, fakat günümüz futbol şartlarına uyan Barcelona kulübü çıkıp endüstriyel futbola direnen kulüp rolüne bürünmesin o zaman !

Formasına reklam alıp geçmişi hiçe sayan Barcelona yönetimi  ve buna izin veren taraftarı solcu edebiyatı yapmasın. Çin yılbaşına denk gelen bir maçı sırf Çin’de yüksek reyting yapsın diye Pazar günü saat 12.00’de (Çin’de saat 20.00 oluyor) oynatan bir kulüp nasil Endüstriyel futbola karşı olabilir ki ? Hem tarihini hiçe sayacaksın, hem gerçekten şanlı olan tarihinin verdiği imajdan faydalanacaksın? Futbolu sevenleri aptal yerine koyma Barcelona !
Messi’yi Messi yapan Barcelona kulübü bunu nasıl başardı peki? 13 yaşındaki bir çocuğa kontrat imza attırarak, o yaştaki bir çocuğa hormon enjeksyonları yaparak. Çocuk yaşta onu Barcelona’ya getiren, hormon eksikliği tedavisinin parasını karşılayan menajerini nasıl teşekkür etti peki? Menajerlik piyasasında yeterince güçlü olmadığı için onu işten kovarak ! Barcelona’lı bir futbolcuya yakışıyor mu ey Lionel ? Hani endüstriyel futbola karşı verdiniz savaş ?


“Güzel oyun”


Catalonia Football Club
Guardiola Barcelonası herkesin bildiği gibi aslında Cruyff’ün ve ondan once Rinus Michel’in Barcelonasından esinleniyor. Guardiola’nın farkı getirmiş olduğu ‘winners’ ruhu. Son dönemin Barça'sı taktik açıdan bir devrim değildir, sadece Barcelona kulübünün oyun anlayışının en iyi versiyonudur. Bunu Guardiola’nın veya Barcelona’nın başarısını küçümsemek için söylemiyorum. Barcelona tarihini bilmeyip bu oyun felsefesini Guardiola’nın getirdiğini sananlara kızıyorum.

“Güzel futbol” çok göreceli bir konu. Guardiola’dan beri izledimiz Barcelona güzel futbol oynuyor mu sorusuna “hayir” diyenlerin linç edilmeside ayrı bir dert. Insanları zorla bir fikiri kabul ettirme çabası doğdu, “Barcelona güzel futbol oynuyor”. Tersini söyleyende “futboldan anlamıyor” damgası yiyor. Sanki güzellik bir veri, ölçülebilir bir done.
Peki bu güzel futbolun yanında güzel olmayan onca şeyden bahsetsek? Busquets ve Pedro'un her pozisyonda kendilerini yere atması? Hakemin her düdüğünde sonra etrafını saran Katalan sürüsünden bahsetsek? Kalenin dibinde olupta şut çekmeyip rakibi alayci bir şekilde maymun gibi oynatmaktan bahsetsek?
Barcelonanın oynadığı futbol eski Barcelonalardan çok daha güzel değil, pas sayısı arttı, müzedeki kupa sayısı arttı, felsefe aynı.


“No mes que un club”


Özetlemek gerekirse, Barcelona tarihiyle futbol dünyasında ayrı bir yere sahip. Bir bölgenin sesi, bir savaşın elçisi, bir felsefenin temsilcisi olmuştur. Fakat son yılların Barcelona’sı bundan uzak ve sıradanlaşmiş bir hal aldı. Bunu eleştirmek çok basit keza günümüz futboluna, daha doğrusu küreselleşmiş dünyaya ayak uyduruyorlar. Benim Barcelona’dan soğumamın nedeni bu değişimi saklama çabası, tarihin üzerine prim yapma çabası. Ya değişimin sorumluluğunu tamamen üstlenip kendini diğer kulüplerden farklı kılan unsurları kullanmaktan vazgeçersin, yada Athletic Bilbao gibi değişimi reddedip geçmişinin peşinden gidersin. Ikisini bir arada yapmaya çalışırsan tarihine saygısızlık yaparsın. “Mes que un club” kültürünü kaybeden Barcelona, Barcelona değildir.